Küresel Sermayenin Barış Anlaşmaları

Emrullah BİLGİN - Değişim

Son yüzyılda sermaye savaşları asla sınır tanımamaktadır. Sınır tanımama olduğu gibi ülke, vatan, din ve en önemlisi insanlık tanımaz düzeye gelmiştir. Sermaye savaşları dünyanın farklı bölgelerinde acımasız bir şekilde devam etmektedir. Amaçları sermayelerine, sermaye katmak için küçük büyük, uzak, yakın demeden dünya ülkelerinde planlı oyunlarla kışkırtma, karışıklık, çatışma ve savaş çıkartarak menfaat devşirmek olmuştur. İşte bunlardan biri olan; Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışma tarih boyunca karmaşık bir süreçten geçerek günümüze kadar gelmiştir.

Özellikle 1828 tarihinde imzalanan 'Türkmençay Anlaşması' sonucu bölgeye kalıcı olarak yerleşen Rusya, yeni bir jeopolitik durumu oluşturmak üzere Anadolu ve İran'dan göç ettirdiği Ermenilerle bölgenin demografik yapısını değiştirmiş, kadim Azerbaycan toprakları Ermenileştirilerek Azerbaycanlıları önce azınlık duruma düşürmüş, sonra da bölgeden göçe zorlanmıştır. Böylece bu bölgede bir Ermeni devletinin kurulması için ortam hazırlamıştır. Kurulan Ermeni devletine de Türkiye ile Türkistan coğrafyası arasında tampon bir bölge oluşturulma misyonu yüklemiştir. Ermenistan ve Azerbaycan dağlık Karabağ konusunda hep karşı karşıya gelmiş ve en son Azerbaycan’ın galip çıktığı savaşın ardından Rusya’nın garantörlüğünde Kasım-2020’de ve en son Mart-2025’de anlaşma sağlanarak Karabağ Azerbaycan toprağı olarak tanınmıştır..

Geçtiğimiz günlerde; Beyaz Saray’da barış adamı olma ve Nobel heveslisi Trump’ın şövalyeliğiyle bu anlaşmanın göstermelik nihai şekli imzalandı. Ancak Aliyev ile Paşinyan'ın Barış anlaşması adı altında Zengezur koridorunu ABD'ye peşkeş çekmesini hayretle karşılayanlar oldu...'Turan yolu' bir gecede 'Trump yolu' oldu diye şaşıranlar oldu.

Belki dünya insanı bu kadarını beklemiyordu. “Turan yolu”, Siyonizmin gönüllü tarafları olarak Aliyev ile Paşinyan, halklarına hizmet yerine ABD ve dolayısıyla Siyonizme hizmet etmeyi seçti. Bu durum bir küresel güce dayanma içgüdüsü olarak da yorumlanabilir.

Orta Asya ve Ortadoğu insanı anladı ki, bu coğrafyada stratejik hamleler böyle ilerliyor. Hatta sadece bu coğrafyada değil, tüm dünyada işler böyle yürüyor. Önce dünyadaki güçlü ülkelerin başına emperyalist sistemin seçtiği liderler yerleştiriliyor, sonra sırasıyla bölge ülkeleri ya birbirleriyle ya da kendi içlerinde bölgesel ve ulusal sebeplerle savaştırılmak suretiyle askeri ve ekonomik güçleri zayıflatılıyor veya güçsüzleştiriliyor. Halklarının sorgulaması, düşünmesi fikir üretmesi engelleniyor. Uluslar arası düzeyde dezenformasyon uygulanıyor ve yanlış yönlendiriliyor, kaynakları legal yada illegal yollarla ele geçiriliyor.

Uluslararası paganlar tarafından yaratılan süper kahramanlar marifetiyle, ülkeler ve halkların yararınaymış gibi göstermelik anlaşmalar ve uygulamalar yapılıyor. Topraklarındaki tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklar siyonist paganlar ve vahşi batı tarafından paylaşılıyor. Sonunda da tüm bu yapılanlar, barışta başarı vurgusu ile dünya ülkelerine ve halklarına medya aracılığı ile servis ediliyor. Son yüz yılın yeni barışçı işgal sistemi evrildi, bu noktalara getirildi. Netanyahu, Zelensky, Esad, Paşinyan, Aliyev vb.leri son dönemde bilinen süper kahramanlar olarak tanımlanabilir.

Beyaz Saray'da imzalanan taahhütname ile birlikte; Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki çatışmaların durdurulacağı, ticari ve diplomatik ilişkilerin başlatılacağı ve birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygı duyulacağı taahhüt altına alındığı açıklandı. Ancak bunun bir geçerliliği yoktur ve medyatiktir. Bu sözde anlaşma karşılığında ülkeler ne kazandı, ne kaybetti?

ABD, Savunma alanında Azerbaycan'a uygulanan yaptırımların kaldırılacağına dair taahhüt verdi. Zengezur (Syunik) altın tepside sunulduktan sonra yaptırımlar devam edebilir miydi? ABD’nin yaptırım uygulamaya uluslararası hukuk çerçevesinde hakkı ve yetkisi var mıydı, bunun hesabını soran olmadı.

ABD adeta dünyanın sahibinin sadece kendisi olduğunu sanıyor. Yıllarca Rusya bu Güney Kafkasya ülkelerini, Kuzey Kafkasya’da olduğu gibi hep sömürdü, onlara özgür olma, devlet olma şansı tanımamıştı. SSCB’nde Mihail Gorbaçov ile başlatılan Perestroyka politikası sonucu SSCB’nin dağılmasından sonra özgürlüklerini kazandılar. O dönemden bu güne kadar süregelen Karabağ anlaşmazlığı Azerbaycan’ın zaferi ile sonuçlanmıştı. Bu anlaşma uluslararası siyasi politikalarla kendi aralarında sağlanmıştı. Bu yapay anlaşmayı ABD’nin popülizmine tepside sunmak düzeyinde olmalı mıydı?

Ermenistan'dan geçen Zengezur koridorunun bir bölümü 99 yıllığına ABD’ye kiralanmış oldu. Muhtemelen siyonist yapıya hizmet eden küresel şirketler tarafından, CIA kontrolünde işletilecektir. Zengezur olan bu koridorun adı, bir gecede 'Trump koridoru' olarak değiştirildi. Trump olmasaydı, bu iki ülkenin başbakanı aynı masaya oturup anlaşamaz mıydı? ABD’den başka onları bir araya getirebilecek başka ülke veya lider yok muydu gibi de yorumlanabilir. Ancak bu oyun ABD tarafından Rusya’ya karşı ve hatta bazı çevrelere gözdağı verebilmek, başrolü oynamak yönünde kurulmuştu. Öyle de oldu.

Bu oyun ABD’nin dolayısıyla Trump’ın başarısı olarak trajik biçimde oynandı. Bu zaten Pentagon ve ABD dış politikasının ürünüydü. Paşinyan ve Aliyev’de ABD’nin bu oyununa gelmiş oldu, bunun adı da medyaya “barış anlaşması” olarak sunuldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Rusya ve Azerbaycan'ın Zengezur Koridoru'ndan endişelenmemesi gerektiğini belirtti. Ermenistan, Azerbaycan, ABD ve Türkiye için değil, aynı zamanda Rusya ve İran için de büyük avantajlar sağlıyor görüşünde.

Gelinen noktada Pezeşkiyan’ın Zengezur Koridoru için ABD ile anlaşma meselesini bırakın, koridoru açarsanız “savaş sebebi” sayarız diyen, bu mesele üzerinden sürekli aba altından sopa gösteren İran ve Rusya’nın geldiği nokta hiç de şaşırtıcı değildir. Libya ve Suriye’de uğradıkları stratejik dışlanmayı halen hazmedebilmiş değiller. Rövanş almak için bölgede simsarlık planlarına devam ediliyordu. Türkiye’yi o bölgede istemeyen ve karşı çıkanlar, şimdi güney Kafkasya’da diplerine giren ABD’yi tehdit edebilecekler mi?

"Rusya olmasın ABD olsun. O olmasın Çin olsun" vs. Bu döngü böyle devam ederse Orta Asya coğrafyası 20. Yüzyılını SSCB’nin hâkimiyetiyle kaybettiği gibi 21. Yüz yılını da kaybeder. Anadolu - Orta Asya coğrafyasında ki ülkelerinin bağlantı noktalarına vesayet gücü olarak ABD’yi konuşlandırmak büyük bir risktir. Çünkü Birinci dünya savaşı ve sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında Avrupa ve özellikle İngiltere vesayetinin Ortadoğu ve balkanlarda acı ama gerçek sonuçları ortaya çıkmıştır.

ABD ve AB/İngiltere Ukrayna için NATO söylemiyle savaşa neden olduktan sonra, Sovyet Rusya’nın geçmiş dönemde ki (SSCB dönemi) yayılmacı politikalarını oluşturmaya çalışan Putin’e bir darbe daha vurdu. Ancak, dünya bir hamle daha “çok kutuplu” dünya yerine “tek kutuplu” dünya stratejisine bir adım daha yaklaşmış oldu. Elbette ki Zengezur projesi Türkiye’nin de içinde bulunduğu olumlu bir projedir ve Türkiye’ye çok yarar sağlayacağında kamuoyu hem fikirdir. Ancak Zengezur’un işletmesi ABD tarafından mı yapılmalıydı yoksa bölge ülkelerinden kurulu bir konsorsiyum tarafından mı? ABD bu atakla Rusya, Kuzey Kafkasya, İran ve Türkiye’yi çevreleyerek kontrol etme imkânı sağlamıştır.

Aliyev anlaşma sonrası konuşmasında, "Gerçekten tarihi bir gün yaşıyoruz. Bugün Kafkaslar'da barışı tesis ediyoruz. Bu sadece bizim için değil bölge için muazzam fırsatlar yaratacak..." beyanı ile kahramanlığını ilan etti. Ancak tüm dünya bu seremoniyi kendi aranızda “siz barışı tesis edemiyor muydunuz” nidalarıyla izlemek durumunda kalmıştır. Bu seremoniye gerek var mıydı? Bunun hesabını kimse sormadı, soramadılar. Kısacası özellikle Müslüman ve Türk ülkeleri ile diğer dünya ülkeleri bir araya gelemezlerse bu yönde bir politika, fikir üretemezlerse, sessiz kalırlarsa sürecin ABD’nin çıkarlarına hizmet etmekle geçeceği anlaşılıyor. Bu tür sessiz politikalarla devam edildikçe ABD’nin çıkarlarına hizmet süreci ne ilk nede son olacaktır. Dünya ülkeleri de biliyor ki Azerbaycan, Ermenistan savaşı çoktan bitti ve bölgenin güvenlik garantörü Rusya’nın da sessiz kalması ile anlaşma çoktan sağlanmıştı.

ABD politikalarında hep gözyaşı, insan hayatına gasp, talan ve kan var, istila var ancak Rusya politikaları da bundan farklı değildir. ABD’de ekonomik ve stratejik anlamda hep pastadan pay kapma yarışı var. Rusya’ya hep üstünlük sağlama ve gol atma yarışı var. Dünya ülkeleri perdenin önünde oynanan tiyatroyu izlerken, perdenin arkasında anlaşmalar yapılıyor. Hangi ülkeler hangi siyonist yapının sömürgesi olacak ona karar veriliyor. Ülkeler ve liderleri kandırılıyor ve sonra da tüm bunlar medya aracılığı ile bir başarı hikâyesi gibi aktarılıyor.

Son yıllarda bilgi ve teknolojinin gelişmesi ile artık savaşlar, sanıldığı gibi savaş meydanlarında kazanılmıyor. Ülkeler arası dış politikalar ve oyunlarla masada kazanılıyor. Ancak eli güçlü olanlar masadan zaferle kalkıyor, diğerleri ise alabildikleri ile teselli oluyorlar. İşte Azerbaycan ve Ermenistan’ın düştüğü son durum budur.

Dünya insanı, “Emperyal güçlerin alan paylaşımlarının stratejik savaşlarını” izleme harmonisiyle yıllardır oyalanıyor, düşünmesine, fikir ve politika üretmesine fırsat verilmiyor. Türk ve İslam ülkeleri sessiz kaldıkça Hristiyan âlemi, Yahudilerin oyunları ile birleşiyor veya birlikte hareket ediyor. İnsan hakları ve demokrasiyi savunan, barışı egemen kılacağını belirten, dünya ülkelerine medeniyet dağıttığını savunan başta ABD olmak üzere emperyal güçlerin dünyayı getirdiği son nokta insanlık adına utanç verici olmaktan ileri gitmemiştir. Barış ve demokrasi adına Alaska’da yapılan zirveye üzerinde anlaşılan, ülke toprakları ve kaynakları paylaşılan, Ukrayna’nın devlet başkanı Zelensky’nin toplantıya dâhil edilmemesi hangi uluslararası hukuk ve anlaşma kurallarına uygundur? ABD Başkanı zirvede Ukrayna konuşulmayacak açıklaması yapmıştı, ancak zirvenin ana amacı Ukrayna-Rusya savaşını durdurmak değil midir?

ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki görüşmeden bir ateşkesin dahi çıkmaması şaşırtıcı değildir. Bu Trump sayesinde dünya kamuoyunun beklenti içerisine sokulmasından ibarettir. Trump, Putin’e bir 50 gün daha verebilecek mi? Rusya; Kırım, Donetsk, Luhansk, Zaporizhia, Donbas ve Herson’un bir kısmını Ukrayna’ya bırakmamakta kararlıdır. Ukrayna’nın toprak kaybının olacağı aşikar görünüyor.

Son dönemde NATO’nun da durumu bellidir, içerisinde çatışmalar, farklı görüşlerin olduğu biliniyor. Üye ülkelerin NATO’ya yapmaları gereken destekler arttırıldı. AB ülkelerinin ABD ticaretinde ki gümrük vergileri arttırıldı. NATO’ya karşı Rusya, Asya’da Çin, Hindistan, İran, Kuzey Kore ve Şangay gibi ülkelerle blok oluşturmaya devam etmektedir. Ukrayna, Zelensky’le NATO, AB/İngiltere ve Trump’dan ancak güvenlik garantisi almakla yetinmek zorunda kalabilir. ABD’deki Beyazsaray toplantısından Putin’in talepleri ile olsa olsa güvenlik garantisine yönelik bir karar çıkabilirdi. Öyle de oldu.

Ukrayna güvenilmez Trump’la NATO’dan güven garantisine ne kadar güvenmelidir, düşündürücü. ABD Ukrayna’da asker bulundurmayacaksa, AB ülkelerinden bazıları ve İngiltere asker bulunduracaksa Rusya bunu nasıl değerlendirecek? Ukrayna AB’nin Rusya’ya karşı ön karakolu mu olacak? Avrupa Ukrayna’yı tampon ülke olarak mı görmek istiyor? Bunlar bu süreçte nasıl netleşecek, gelecekte görülecektir. Bu aşamada tarafların kazandıkları, kaybettikleri ise yumuşama ve Trump’ın Nobel’e bir adım daha yaklaşmış olmasıdır.

Trump, Ukrayna’nın NATO’da yer almayacağını kesin bir dille ifade etti. Dolayısıyla Putin’inin isteği yerine getirilmiş oldu. Savaş sürecinde aldığı toprakların büyük bir kısmı Rusya’da kalacağına göre kazanan Rusya ve Ukrayna’nın yer altı kaynaklarını alan ABD olacaktır. ABD, AB/İngiltere’nin yardımları amacına ulaşmadığı için bir kayıptır. Ukrayna’nın kayıpları daha çok, topraklarının bir kısmı ve NATO’da yer alamaması bu kayıplardan bazılarıdır. Bu savaş Ukrayna için NATO’ya dahil olabilmek amacıyla yapılmış bir savaştı. Putin Libya, Suriye ve Zengezur’da arka planda bırakılmasının rövanşını alma peşinde. Bu rövanş savaşı hiç bir zaman bitmeyecek ve farklı platformlarda devam edecektir.

ABD geçmiş dönemlerde Rusya’dan Alaska’yı ve Meksika’dan da Arizona ve New Mexico'nun bir kısmını para ile satın aldığı için pazarlığa alışıktır. Özellikle Trump, ülke topraklarını bir emlak/gayrimenkul gibi satın alma politikasını sürdürerek Rusya’nın Ukrayna’dan savaş ile aldığı topraklar ve izolasyonlar üzerinden bir pazarlık da söz konusu olmuştur yorumlarını göz ardı etmemek gerekir. Umarız bu zirvenin ardından başka felaketler, yeni projeler ve oyunlar çıkmaz!

Diğer taraftan İsrail güvenlik kabinesi, Gazze kentinin işgali ve Gazze’nin tamamında İsrail kontrolünün sağlanması kararını aldı. Bu plan, bir milyondan fazla kişinin zorunlu göçüne yol açacak. İsrail ordusu ve İsrailli rehine yakınlarının da karşı çıktığı bu karara dünyadan yoğun tepkiler geldi. İsrail, Suriye’nin kuzey, güney ve batı bölgelerini karıştırmaya devam ediyor. İsrail’in hangi coğrafyada nereleri işgal edeceğine İsrail parlamentosu mu karar verecek?, bu cesareti nereden alıyor? Tabi ki ABD’den! BM sözleşmelerinde veya kararlarında böyle bir kural var mı?

Trump, Ukrayna-Rusya savaşında insanlar ölüyor derken Gazze’deki vahşeti neden görmezden geliyor? Aylar önce Gazzelileri başka bölgelere göçe zorlayıp, Gazze’yi turizm merkezi yapacağını açıklamıştı. İşte İsrail dünyanın tepkisine rağmen parlamentosunda bu açıklamanın gereğini yapıyor. Son dönemde Hamas’ın ateşkesi kabul etmesine rağmen, İsrail direnmekte ve şartlar ileri sürmeye devam ediyor. Buradan anlaşılacaktır ki Hristiyan ve Yahudi dünyasının pastadan elde edecekleri paylar hususunda anlaşmazlıkları olsa da onu da kendi aralarında çözmektedirler veya erteleyebilmektedirler. Bu güne kadar İslam ülkelerine karşı hep öyle olmuştur. Dünya ülkeleri sessiz kalarak, kaderlerini maalesef kendileri çiziyor. Bu hep barış ve demokrasi adına yapılan hataların sonucudur.

Bugün Filistin’de, Gazze’de, Suriye’de, Miyanmar, Doğu Türkistan ve diğer Müslüman ülkelerde oynan oyunlar, soykırım, çocukların ve kadınların açlıkla ölüme terkedilmesi hiç bir zaman savaş taktiği olarak kullanılmamıştır. Tarihin son dönemlerinde gelişen ve değişen koşullar nedeniyle Anadolu coğrafyasının önemi daha da çok artmıştır. Özellikle Çin’den ve Hindistan’dan başlayan ekonomik ve ticari yolların batıya, Avrupa’ya kadar uzanmasında Türkiye önemli bir noktada ve coğrafyada yer almaktadır. Ekonomik ve ticari yolların geçtiği bu coğrafya, dünyanın en verimli coğrafyasıdır. Geçmişte Çin’den Avrupa’ya uzanan İpek yollarının geçtiği coğrafyadır. Bu coğrafya asla kaderine bırakılamayacak kadar önemlidir. Bu topraklarda yaşayan ülkelerde yöneticilerin bir çoğu, siyonist paganlar tarafından bir plan çerçevesinde yerleştirilmektedir.

Yerli üretime izin verilmemekle birlikte, ülkelere küçük menfaatler verilerek veya vaat edilerek verilenler kadarına razı edilmek suretiyle gerçek planlar uygulanır. Bu tür politikaları belirleyen yada planlayan siyonist akıl ABD ve AB/İngiltere gibi emperyalist güçleri de arkasına alarak veya paralı askerliğini yaparak, onların ve kendi planlarını uygulayarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Bu durum tarihin çok eski dönemlerinden bu güne kadar böyle devam etmiştir. Ulusal irade ve stratejik planlar yerinde ve zamanında kullanılmadığı sürece de böyle devam edecektir. Osmanlıda da özellikle son dönemlerde durum farklı değildi. 100 yılı aşkın bir süredir Türkiye Cumhuriyetinde de zaman zaman veya bazı dönemlerde farklı stratejiler uygulansa da bu durum devam ettirilememiştir. Avrupa’yı Asya’ya bağlayan Türkiye, geçiş güzergahı üzerinde, doğu ile batı arasında köprü olduğundan faydalanabildikleri sürece bu ülkeler için önemlidir. Kısaca Anadolu coğrafyası antrepo, gümrükleme, lojistik ve iş gücü gibi alanlarda kullanılmak suretiyle, ticaret hep Yahudi siyonizmi tarafından gerçekleştirilmiştir. Çünkü siyonizmin insanlık üzerinde tarihten gelen bir ticari üstünlüğü var. Ancak askeri açıdan ve toprak açısından hep kaybeden tarafında yer almıştır.

Son dönemlerde yıldızı parlatılan bulunduğu bölgede sanayi ve ticarette lojistik merkezi olmaya çalışan Ermenistan ve Azerbaycan içinde durum aynıdır. Çünkü bu ülkelerde teknoloji üretimi yok, gelişmemiş ve Rusya’ya bağımlıdır. Yakın dönemde üretim yapılıyor iddialarına bakıldığında ise yüzde 80’nin yabancı yatırımcılara ait olduğu görülecektir. İşte bu nedenle Amerika ile yaptıkları Zengezur’un işletim anlaşması da bundan ileri bir plan değildir. Kısacası Alaska’da yapılacak toplantıda varılan anlaşmada, Zengezur anlaşması da uluslararası haraç anlaşması olarak da değerlendirilebilir.

Bu durumdan anlaşılıyor ki; bu kısır döngüden kurtulmanın tek yolu üretimdir ama yerli üretimdir, dışa bağımlı üretim ancak geçici bir refah sağlayabilir. Özellikle Türkiye ve bu ülkelerin ticaret ve lojistiğin ana yollarından birinin üzerinde olmasına rağmen üretim ve ticareti ele geçiremediği müddetçe, ülke yönetimleri zorunlu olarak emperyalizme hizmet etmek durumunda kalacaktır.

Bu yüzden, bölge ülkeleri kendi aralarında ve ulusal düzeyde politik dayanışmayı sağlamalı, bu tür girişimleri desteklemeli, yabancı yatırımcıların ülkelerinde ki egemenliklerini azaltmaları veya son vermeleri gerekmektedir. Çünkü bu döngü böyle devam ettiği sürece, bu ülkelerin halkları, kökleri veya sermayeleri uluslararası emperyalist güçlerde bulunan teröristlerin hizmetçileri ve aylıkla çalışan birer robotu olmaktan ileri gitmeleri mümkün olmayacaktır. Bu ülkelerin sağduyu sahibi insanları, geniş halk kitleleri farkında olmadan siyonizmin olumsuz küresel etkileriyle okullara, kamu binalarına, alışveriş merkezlerine, kocaman sitelere kapanmış, suskun, sessiz ve tepkisiz izlemeye devam etmektedir.

Sonuç olarak bu coğrafyada ki ülke insanlarına emperyalist güçler tarafından dayatılan sisteme karşı çıkmak, direnmek, yeni planlar ve sistemler ve stratejiler geliştirmek ve üretime yönelmek tek çıkış yolu olacaktır.

Savaşların dünya insanının barış umutlarını tüketmemesi dileğiyle.

Zaferler Haftamız kutlu olsun.

Sağlıkla kalın.

İlk yorum yazan siz olun