Çocuklarla Ramazan

Doğum diye adlandırdığımız mucize ile kucağınıza kutsal bir emanet teslim edilir. Adına ‘’evlat’’ denir ve kendi canınızdan aziz tutarsınız bu emanet canı. Emanet olduğunu bilirsiniz, çevrenizdeki herkes de vurgular fakat ne hikmetse ne gönlünüz, ne de kalbiniz onun emanet olduğunu bir türlü kabul etmek istemez.

Yorgunluk, heyecan, duygusallık, uykusuzluk gibi  iç içe duygularla karşılarsınız bu misafiri. O kadar özel bir misafirdir ki dünya ve ahiret işlerinden sanki elinizi  eteğinizi çekersiniz. Anneye çocuğu ile ritim tutturabilmesi, birbirlerine alışabilmesi için yaklaşık bir ay müsaade verilir tüm ibadetlerinden. Bu anne için bir dinlenme gibi algılansa da asıl ikram çocuk içindir aslında. ‘’Ağlamasın, üzülmesin, yalnız kaldığını hissetmesin’’ der sanki yaradan. Zira çocuk ihmale gelmez, ‘’ağlasın nasıl olsa susar’’ da denmez.

Toplumsal bakış açısı içinde, çok şımartma sonra baş edemezsin dense de aslında inandığımız din şımartır çocuğu. Zira normal zamanlarda namazın yavaş yavaş kılınması makbul iken, mesele çocuk olunca her şey bir anda değişiverir çünkü anneye emanet edilen can çok kıymetlidir. Zira Efendimiz (asm) de ağlayan çocuk için namazın kısaltılmasını tavsiye etmişlerdir.  Hatta normal zamanlar da sırtınıza bir yük alınca namazınız bozulduğu halde, konu çocuk olunca namazın sıhhatinde hiçbir eksilme olmayacaktır.

Namaz kılmaya çalışırken sırtınıza çıkan, oruç tutmaya çalışırken sabrınızı zorlayan, Kur’an okumaya çalışırken ilginizi bekleyen, kimi zaman ağlayarak, kimi zaman güldürerek dikkatinizi çekmeye çalışan çocuklar o kadar kutsal bir emanet ki ; siz bu emanete kol kanat gerip  yardım ederken bu vazifeniz için çok güzel bir de müjde ile ödüllendirilirsiniz. Bu ödül Enes b. Malik’in (ra) aktardığı rivayettir ki: Bu rivayete göre Efendimiz (sas) : ” الْجَنَّةُ تَحْتَ أَقْدَامِ الْأُمَّهَاتِ/ Cennet annelerin ayaklarının altındadır.” buyurmuştur. (İmam Kuzâî, Müsned eş-Şihâb, c.1, s. 189)

 “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisi tüm annelere hitap eder, onların yüzünü güldürüp, gönüllerine ferahlık vermek istercesine. 

İbadetin aileden, toplumdan ve özellikle de çocuklardan soyutlanarak yapılması pek mümkün değildir sevgili okurlarım. Hayatla iç içedir. Çocuklar bizim ibadet ederken ki şeklimizle değil, tavrımızla terbiye olurlar. Namaz kılarken ‘’bir rahat vermedin be yavrum! ’’ cümlenizle ilgilenirler.

Normal zamanlarda sabrettiğimiz davranışlarına ‘’oruçluyken çok sinirli oluyorum yapma bak dayanamıyorum’’ diyerek Ramazan ayını sevmelerini beklemek çok mantıklı bir bekleyiş olmayacaktır.

Oruç tutmak sadece yemeden ve içmeden uzak durmak değildir bildiğiniz gibi. Oruçluyken kalp kırmaktan ve ruh incitmekten de uzak durmak gerekir.  Çocuk annenin/babanın ibadet ederken ki müspet hali ile ilgilenir çoğu zaman. ‘’Annem/babam oruç tutarken ne sakin, ne eğlenceli bir insan oldu’’ diyebiliyorsa siz ona oruç ibadetini sevdirebilmişsiniz demektir.

Sizin yapmaya çalıştığınız ibadetler ile onların algıladıkları ibadetler arasında bir fark var ise oturup bir düşünmek gerek derim naçizane. Bu farkın yaşandığı küçük bir Ramazan günlüğü ile de müsaadenizi alayım.

RAMAZAN 1.GÜNÜ: Bugün evde bir acayiplik var. Herkes sessizce işine okuluna gidiyor. Kimse yemek yemiyor, su içmiyor. Ablam bile!

RAMAZAN 5.GÜNÜ: Önce diyet yaptıklarını sanmıştım. İzledim hepsini. Akşama doğru hepsi sessizleşiyor. Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar. Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki… Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni. Ama gülmeye cesaretim yok.

RAMAZAN 9.GÜNÜ: Niye böyle yapıyorlar Ablama sordum, büyüyünce anlarsın dedi. Zaten başka ne der ki… Anneme sordum, Ramazan dedi. Babama sordum, Oruç dedi.

RAMAZAN 11.GÜNÜ: Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek. Arkadaşım Fatıma'ya sordum. Onun ailesi de gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.

RAMAZAN 14.GÜNÜ: Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum. Uyandım. Babama haber vermeye koştum, yatağında yok! Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum. O da yok! Korkmadım, ben bu hırsızların hakkından gelirim dedim. Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.
Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.
Bizimkiler yemek yiyorlar! Vay uyanıklar. Gündüz Oruç ile Ramazan'dan korkup gece yiyorlar.
Bir de üstüme gülüyorlar…
Korkaklar.

RAMAZAN 17.GÜNÜ: Önceleri, Oruç ile Ramazan'ı bulup şikâyet etmeyi düşündüm. Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim. Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar.
O zaman devam. Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.

RAMAZAN 19.GÜNÜ: Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor. Oturup birlikte Kur'an okuyorlar. Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar. Ellerini açıp herkese dua ediyorlar.

RAMAZAN 22.GÜNÜ:Her şey aynen devam ediyor. Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor. Hepsi akşam ezan okuyor. İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor. Ne hoş.

RAMAZAN 24.GÜNÜ: Oruç'u merak ediyorum. Geçen gün Ayşe teyzem annemle konuşuyorlardı. Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu Yok böyle olursa Oruç kaçar mı Demek ki Oruç, çok duygulu birisi. İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor. Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.
Oruç'u ve Ramazan'ı artık iyice merak ediyorum. Onlarla tanışmaya can atıyorum.

RAMAZAN 25.GÜNÜ: Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor şimdiye kadar, gecesi olan bir adam göremedim. Bu Kadir de kim Bin aydan hayırlı gecesi varmış. O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur'an okumak önemliymiş.

RAMAZAN 26.GÜNÜ: İftarı çok sevdim. Akşam yemek yemeye İftar diyorlar. Gece yemek yemenin adı da Sahur. İftar sonrası eğlenceler oluyor. Babam camilere götürüyor bizi. Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.

RAMAZAN 28.GÜNÜ: Merak içinde beklerken uyuyakaldım. Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş. Ben göremedim. Anlayamıyorum. Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum. Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor. Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar. Sinir oluyorum.

Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor. Abim ne zaman geliyor diye anneme soruyorum. Bayram gelsin, onda gelecek diyor. Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir'den sonra şimdi de Bayram!..

Soramıyorum Bayram kim diye. Neden o gelmeden abim gelemiyor Belki de ağabeyimin arkadaşıdır. Çok özledim abimi. Bayram'ı da alsın gelsin tanışalım.

 RAMAZAN 29 AREFE: O kadar erkek isminden sonra bugün nihayet bir bir hanım ismi duyabildim. Arife diyemiyorlar mı ne Arefe diyorlar. Niye Arefe Arife olması gerekmiyor mu Yengemin adı gibi yani… Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik diyor annem. İyice telaşlandılar. Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar. Temizlik yapılıyor. Yemekler hazırlanıyor. Anneme Bayram ne zaman gelecek dedim, Arefe'den sonra dedi. Demek ki Bayram ile Arefe evli değil. Akraba da değil. Kafam karma karışık. Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.

VE BAYRAM GELDİ: Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!. Oruç öldü herhalde diye düşündüm. Abim gece gelmiş. Sevinçten haykırdım. Çok özlemişiz birbirimizi.

Bütün olanı biteni bir güzel anlattım abime. Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm. Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım. Abimin tebessüm ettiği yerde, ablam kahkaha atar. Abime küser gibi yaptım hemen gönlümü aldı. Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.

Abimden söz aldım. Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için izin istedi. Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı. Abim buna bir de isim buldu 5 Yaş Sendromu. Sendromu anlamadım. Ama olsun, abime güveniyorum. Gerçi ablam'a göre 4 yaşındayım. Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor. Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor. Abim 'bu konu beni aşar' diyor.

Bayramı çok sevdim. Ama ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm. Bizim için her gün Ramazan olsa!.. Ne iyi olur.

Sevgiyle kalın.

ramazan_cocuk.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Emel GÜL Arşivi